Share

Hipertansiyon Küresel Bir Salgındır

Hacettepe Üniversitesi Tıp Fakültesi Nefroloji Bilim Dalı Başkanı ve Dijital Eczacılık Zirvesi 2021
Bilimsel Kurul Başkanı Prof. Dr. Yunus Erdem de, sessiz katıl olarak adlandırılan hipertansiyon
salgınına” dikkat çekti.

Hipertansiyonun kan basıncı (tansiyon) yüksekliği olarak bilindiğini, kan basıncının yüksek olduğu kronik bir hastalık olduğunu belirten Erdem, “Yüksek tansiyon genelde belirti vermeden seyrettiği için birçok hasta yıllarca kan basıncının yüksek olduğunu bilmeden yaşamaktadır. Çoğu zaman hiçbir belirti yoktur, ancak yüksek kan basıncı tedavisiz bırakıldığında vücuttaki bütün atardamarları ve organları hasara uğratmaktadır. Bu yüzden yüksek kan basıncı sıklıkla ‘sessiz katil’ olarak adlandırılır. Dünya Sağlık Örgütü verilerine göre hipertansiyon ‘önlenebilir ölüm nedenleri’ içinde 1 numaradadır. Dünyada 1,5 milyar insanda hipertansiyon vardır ve her yıl 9,4 milyon kişi hipertansiyon yüzünden
ölmektedir. Kalp hastalığı, inme, böbrek hastalığı ve diyabete yol açarak, tek başına dünya genelinde ölüm riskini arttıran en önemli risk faktörüdür.” dedi.

PANDEMİ SÜRECİNDE KAN BASINCI KONTROLÜ AZALDI

Pandemi sürecinde eve kapanma ile birlikte hareket ve egzersiz sıklığında azalma, stres ve beslenme alışkanlıklarının değişimi ile kan basıncı kontrolünün azaldığı gözlemlendiğine dikkat çeken Erdem, Türk Hipertansiyon ve Böbrek Hastalıkları Derneğinin ülke genelinde yaptığı bir çalışmanın sonuçlarını şu şekilde hatırlattı: “Her 3 erişkinden biri  (% 32,2 – 15 milyon) daha önce hiç tansiyon ölçtürmemiştir. Her 3 erişkinden birinin (% 31,8 – 15 milyon) hipertansiyonu mevcuttur. Hipertansiyonu olan 10 erişkinden 6’sı (% 59,3 – 9 milyon) hipertansif olduğunu bilmemektedir. Hipertansiyonu olan 10 erişkinden 7’si (% 68,9 – 10 milyon) tedavi almamaktadır. Hipertansiyonu olan 100 erişkinden 92;sinin tansiyonu (% 91,9 – 1,2 milyon) kontrol altında değildir. T.C. Sağlık Bakanlığı verilerine göre, ülkemizdeki her 4 ölümden biri, tansiyonun kontrol edilmesi ile önlenebilir. Ülkemizde de tüm dünyada olduğu gibi hipertansif hasta popülasyonunun ve hipertansiyona bağlı gelişen kalp ve damar hastalıkları, inmeler, körlük ve böbrek yetmezliği gibi olaylara maruziyet ve tabi ki bunların tedavisinde harcanan maliyet giderek artmaktadır.”

HİPERTANSİYON TEDAVİSİ AKSATILMAMALIDIR

Kan basıncı yüksek bir hastada temelde iki tedavi bulunduğunu, birincisi ve belki de en önemlisinin yaşam tarzı değişiklikleri, ikincisinin de hekim tarafından reçete edilen tansiyon düşürücü ilaçlar olduğunu belirten Erdem, şöyle devam etti:
“Yaşam tarzı değişiklikleri hipertansif hastaların yanısıra kan basıncı optimal değerin üstündekilere (120/80 mmHg) de önerilmelidir. Optimal kan basıncına sahip olanların %30’lar düzeyinde olduğu gözönüne alındığında bu önerilerin erişkin nüfusun tamamına yapılması uygun bir yaklaşım gibi görünmektedir. Bu değişimlerin yapılabilmesi hipertansiyonun tedavisinin yanında hipertansiyonu olmayan kişilerde de hipertansiyonun ortaya çıkmasını önleyebilmektedir. Artan vücut ağırlığı ile kanbasıncı yakından ilişkilidir. Bu nedenle yalnızca fazla kiloların verilmesi değil, ideal kilonun korunması
da önemli bir tedavi hedefi olmalıdır.”

TUZ TÜKETİMİNİ AZALTMAK ÖNEMLİ

Ülkemizde yapılan çalışmaların tuz tüketiminin yüksek olduğunu ortaya koyduğunu belirten Prof. Dr. Yunus Erdem, “Erkeklerde ve obezlerde tuz tüketimi daha yüksektir. Bu durumun nedeninin erkeklerin kadınlara göre, obezlerin de normal kilolu olanlara daha fazla besin tüketmeleri olduğu anlaşılmaktadır. Ayrıca eğitim düzeyi düştükçe tuz tüketiminin de arttığı gözlenmektedir. Yüksek tuz tüketimi olan ülkemizde nedenler incelendiğinde yemekte tuzlu tercih etmek gibi kişisel yönelimlerin yanında ülkemize özgü nedenler de bulunmaktadır. Evde hazırlanan yüksek tuz içerikli yiyecekler önemli bir kaynaktır ve hasta yemeğe hiç tuz eklemese bile yüksek oranda tuz alabilmektedir. Genel olarak önerilen tuz tüketimi günlük 6 gram sodyum klorür (2,4 gr sodyum 100 mmol) civarındadır. Dirençli olgularda 24 saatlik idrarda sodyuma bakılarak diyet uyumu kontrol edilebilir. Böbrek fonksiyonlarında bir sorun olmayan bir kişide 24 saatlik idrarla atılan sodyum o gün içinde tüketilen sodyuma eşittir.” dedi.

DASH DİYETİNİN UYGULANMASI YARARLI

1990’lı yılların sonunda yapılan ve değişik diyet kombinasyonlarının kan basıncına etkisi araştıran çalışmada kombinasyon diyeti adı verilen diyet programının, sonradan DASH (Diyetary Approach to Stop Hypertension) adını aldığını belirten Erdem, “Bu diyet yalnızca kan basıncı değil, diğer kardiyovasküler riskler için de yararlı olmaktadır. Bu diyet ile kilo kaybından bağımsız olarak kan basıncı düşmektedir. Bu tip diyet ile kan basıncının düşmesi ilk haftalardan itibaren başlamakta ve diyete devam edildiği sürece sürmektedir. Bu diyetin temel özellikleri aşağıdaki tabloda verilmiştir. Bu diyette daha fazla meyve ve sebze, tahıllar, düşük yağlı süt ürünlerinin tüketilmesi önerilir. Bu şekilde günlük potasyum ve kalsiyumun artışı sağlanmakta ve her ikisinin tüketimindeki artışın kan basıncının düşmesinde yardımcı olduğu bilinmektedir. Et olarak beyaz et denen tavuk ve balık eti öncelikle tercih edilmelidir. Ayrıca ülkemizin dünyada en büyük üreticisi olduğu fındık da kan basıncını düşürücü etkisi nedeni ile DASH diyeti kapsamına alınmıştır. Burada dikkat edilmesi gereken nokta artırılan besin öğelerinin toplam kalori miktarıdır. Artan kalori ile kilo alımı tehlikesinden
kaçınılmalıdır. Kalori artırıcı etkilerinden bağımsız olarak da şekerli ürünlerden ve yüksek kolesterol içeren besinlerden uzak durulması önemlidir.” (BSHA – Bilim ve Sağlık Haber Ajansı)

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir