Yeni Yönetmeliklerle Gelen Belirsizlik ve Mağduriyetler
Engelli bireyler için yıllardır bir nebze de olsa sosyal adaleti sağlayan “erken emeklilik hakkı”, son düzenlemelerle birlikte tarihe karışmak üzere. Özellikle bağkur engelli şartları 2021 de yapılan düzenlemeler ve 2025 yılı itibarıyla yürürlüğe giren yeni yönetmeliklerle birlikte vergi indirimiyle yaşa bakılmaksızın emekli olma uygulamasının kaldırılması, binlerce engelli bireyin hayatını doğrudan etkiledi.
Devletin “düzenleme” olarak lanse ettiği bu değişiklikler, aslında bir geri adım niteliğinde. Çünkü engelli bireylerin çalışma yaşamında karşılaştığı zorluklar – fiziksel, psikolojik ve sosyal engeller – halen aşılmamışken; bu kişilere tanınan bir hak, sessizce ellerinden alınıyor.
Vergi İndirimi Tarihe Karıştı
Eskiden, çalışırken %40 ve üzeri engelli raporu olan bireyler, vergi indirimi sayesinde yaşa takılmadan belirli bir prim ve sigortalılık süresiyle emekli olabiliyordu. Bu, birçok kişi için bir umut, bir çıkış kapısıydı. Ancak 2025 itibarıyla bu uygulamanın kaldırılmasıyla birlikte süreç tamamen SGK Sağlık Kurulları’nın kararlarına bırakıldı. Bürokratik karmaşa ve keyfi değerlendirmelere açık olan bu sistem, adeta bir “engelli seçimi” sürecine dönüşmüş durumda.
SGK Sağlık Kurulu Kararları: Tarafsız mı?
Yeni sistemde engellilik oranlarının belirlenmesi yalnızca SGK sağlık kurullarına ait. Daha da önemlisi, bu oranlara yapılan itirazlar da yine SGK’nın kendi merkez kuruluna gidiyor. Bağımsız bir üst denetim mekanizması olmadan, aynı kurumun hem karar verici hem hakem rolünü üstlenmesi, objektiflik ilkesini zedeliyor. Vatandaş, kendi kaderini tayin eden mekanizmanın kapısında umutla bekliyor, çoğu zaman sonuç alamıyor.
Balthazard Formülü Kaldırıldı: Adil mi Değil mi?
Birden fazla hastalığı olan bireylerin engellilik oranı hesaplanırken kullanılan Balthazard formülü de kaldırıldı. Bu, ilk bakışta adil bir yaklaşım gibi görünse de uygulamada bireyin toplam kaybını göz ardı edebilecek bir ölçüme zemin hazırlayabilir. Çünkü her hastalık, yaşam kalitesini farklı şekillerde etkiler; bunların çarpan etkisini hesaplamamak ciddi mağduriyetlere yol açabilir.
Rapor Almak mı? Engellenmek mi?
%40 Engel Gereken Hastalıktan %40 Alamamak
Devletin engelli vatandaşlara tanıdığı bazı haklar var; örneğin erken emeklilik, vergi indirimi, işe giriş önceliği, bakım maaşı gibi. Ancak bu haklara ulaşmanın önünde öyle bir engel var ki, adı da ironik şekilde “engel oranı”.
Düşünün ki, literatürde açıkça %40 ve üzeri engel oranı vereceği kabul edilen kronik bir hastalığınız var. Hekimler, akademik kaynaklar, eski örnek raporlar bu oranı doğruluyor. Ama siz başvurduğunuzda, sağlık kurulundan gelen sonuç: %30, %20, hatta bazen sıfır!
Neye Göre, Kime Göre?
Bu noktada vatandaş doğal olarak şu soruyu soruyor: Aynı hastalıkla başvuran iki kişiden biri %40 alıyor, diğeri alamıyorsa; burada sistemde bir adalet, bir standart var mı?
Cevap maalesef hayır. Çünkü engellilik oranlarının belirlenmesinde uygulayıcı kurumlar arasında farklar var. Hatta çoğu zaman aynı ilde, aynı hastanede, farklı tarihlerde yapılan başvurular bile bambaşka sonuçlar verebiliyor. Bu da kişilerin kaderini tesadüflere bırakmak anlamına geliyor.
Uğraş, Bekle, Reddet, Tekrar Başvur…
Sağlık kurulu raporu almak, başlı başına sabır, zaman ve enerji gerektiren bir süreç. Randevular, heyet görüşmeleri, testler, belgeler… Tüm bu yorgunluğun üzerine bir de hak ettiğin oranın verilmemesi, insanı yasal sistemle karşı karşıya getiriyor. İtiraz süreci ise daha da sancılı: SGK Merkez Sağlık Kurulu’na gidiyor ve çoğu zaman oradan da aynı cevap geliyor.
Vatandaşın Hakkı, Kurumun Takdiriyle Kısıtlanamaz
Eğer bir birey, tıbben ve fiilen %40 ve üzeri engellilik durumuna sahipse, bunun devlet eliyle tartışmaya açılması ciddi bir haksızlık yaratır. Bu, kişisel değil sistematik bir sorundur. Çünkü burada sorun bireyde değil, sistemin yaklaşımındadır: Vatandaşın hakka erişimi kolaylaştırılmak yerine zorlaştırılıyor.
Yargıya Gitmek Tek Çare mi Olmalı?
Pek çok kişi son çare olarak yargıya başvuruyor. Ancak bu da zaman, para ve stres demek. Üstelik herkesin bu imkâna erişimi yok. Adalet, sadece mahkeme salonlarında değil; kamu kurumlarının uygulamalarında da sağlanmalıdır. Bugün gelinen noktada ise yargı, çoğu zaman yürürlükteki yönetmeliklerle sınırlı kararlar vermek zorunda kalıyor. Yani bir yönetmelik açıkça hakkaniyete aykırı olsa bile, mahkeme bu düzenlemeye aykırı bir karar veremiyor veya vermesi beklenmiyor. Buda engelli bireylerin bu tür hak arayışları için engel teşkil ettiği düşüncesinde.
Erken Emeklilik Bir Sosyal Devlet İlkesiydi
Sosyal devlet anlayışı, dezavantajlı gruplara özel destek ve ayrıcalık tanımayı gerektirir. Engelli erken emekliliği de bu anlayışın bir parçasıydı. Ancak yeni düzenlemelerle birlikte bu hak, neredeyse tamamen bir lütfa dönüşmüş durumda. “Hak” olan şey, “şarta bağlı bir ihtimale” indirgendi.
Sessizliğin Bedeli Ağır Olabilir
Ne yazık ki bu düzenlemeler toplumda yeterince tartışılmadan yürürlüğe girdi. Sivil toplum kuruluşları, engelli dernekleri ve bireylerin itirazları yeterince dikkate alınmadı. Oysa bu mesele, milyonlarca insanı etkiliyor. Sadece engellileri değil, ailelerini, işverenleri, sosyal güvenlik sistemini… Kısacası toplumun tüm dengelerini.
Sonuç: Geriye Dönüş Mümkün Mü?
Eğer gerçekten sosyal devlet ilkesine sadık kalmak isteniyorsa, bu düzenlemeler gözden geçirilmeli, vergi indirimi gibi haklar yeniden tanınmalı ve sağlık kurulu süreçleri şeffaflaştırılmalıdır. Engelli bireyler toplumun yükü değil, onurlu bir parçasıdır. Onlara yük değil, destek verilmelidir.
Pozitif Ayrımcılık Bir Hayalden Öteye Gidemedi
Engelli bireyler için uzun yıllar boyunca “pozitif ayrımcılık” söylemleriyle süslenen sosyal politikalar, 2025 yılında alınan kararla bir kez daha hayal kırıklığına dönüştü. Vergi indirimi ile erken emeklilik hakkının kaldırılması, engellilere yönelik koruyucu sistemin çöküşünü simgeliyor. Artık engelli bireyler, yaşa takılmadan emekli olamıyor; sağlık kurullarının insafına kalmış, karmaşık bir bürokrasiye terk edilmiş durumdalar.
Devletin anayasal sorumluluğu olan pozitif ayrımcılık, bir kez daha kâğıt üzerinde kaldı. Uygulamada ise engelliler, diğer tüm yurttaşlarla aynı hatta çoğu zaman daha zor koşullarda yaşarken, onlara tanınan sınırlı haklar bile sessiz sedasız budanıyor.
Engelli Pozitif Ayrımcılığı: Hayalden İbaret
“Pozitif ayrımcılık” denildiğinde toplum, engelli bireylerin eğitimde, istihdamda, sosyal yaşamda ve elbette emeklilik gibi haklarda öncelik ve kolaylık kazanmasını bekler. Ancak yaşananlar bunun tam tersini gösteriyor. Bugün engelli vatandaşlar, erken emeklilikte bile artık “ayrıcalıklı” değil; tam tersine, sisteme uymaya zorlanan birer “normal birey” gibi görülüyorlar.
Halbuki engelli olmak, toplumsal bir dezavantaj değilmiş gibi davranmak; gerçekleri görmezden gelmektir. Kamu binalarına erişemeyen, toplu taşımada zorluk yaşayan, özel sektörde iş bulmakta zorlanan, sağlık hizmetlerinde bile çoğu zaman göz ardı edilen milyonlarca insan için pozitif ayrımcılık hâlâ sadece bir hayal.
Yapılmak İstenilen Neydi, Gerçekte Ne Oldu?
Yapılmak istenen, belki sistemde “tek ses” yaratmak, kontrolü merkezileştirmekti. Ancak bu dönüşüm, kamu yararına değil, birey zararına işledi. SGK Sağlık Kurulu tarafından verilen kararların artık tek geçerli sayılması, bireyin ikinci bir görüş alma şansını neredeyse ortadan kaldırdı. Daha da kötüsü, bu süreç şeffaf da değil.
Haklar Geri Alınıyor, Sessizlik Hakim
Dikkat çekici olan ise, bu büyük hak kayıplarının toplumda neredeyse hiç tartışılmaması. Engelli bireylerin sesinin yeterince duyulmaması, sorunların büyümesine zemin hazırlıyor. Sivil toplum kuruluşlarının güçsüzlüğü, medyanın ilgisizliği ve siyasetin konuyu gündeme almaması, pozitif ayrımcılığın neden hâlâ sadece bir “hayal” olduğunu açıkça gösteriyor.,
Engelli bireylerin karşılaştığı zorluklara doğrudan tanık olan yakınlarının, seçimlerde sessiz kalmayıp onların sesi olması; hakların savunulması, erişilebilirliğin sağlanması ve eşit yurttaşlık ilkelerinin hayata geçmesi açısından büyük bir fark oluşturacaktır. Sandıkta atılacak her tepki oyu, bu sorunların görünür olmasına ve çözüm üretilmesine katkı sağlamalıdır.
Bu yazı Kendisi de Engelli olan Mustafa Çakar tarafından Kaleme alınmıştır
Şu an bu sayfayı inceleyenler sayısı: 1 kişi.
Yorumlar (0)
Henüz yorum yok. İlk yorumu siz yapın!