Frankfurt Entegrasyon Encümeni: Irkçılık Kurumsal Sorun
Pandemi döneminde ırkçılığın arttığını kaydeden Frankfurt Entegrasyon ve Eğitim Encümeni Sylvia Weber, sorunu çözmek için kurumlardan başlamak gerektiğini belirtti
FRANKFURT
Almanya’da ırkçılık sorununu çözmek için kurumlardan başlamak gerektiği kaydedildi. Frankfurt Entegrasyon ve Eğitim Encümeni Sylvia Weber , ırkçılıkla mücadele ile şiddet ve nefret söylemine karşı en iyi aracın medeni cesaret olduğunu söyledi. Weber kendisiyle yapılan söyleşide Frankfurt Büyükşehir Belediye Başkanı Peter Feldmann ve kenti yöneten koalisyonla birlikte ırkçılığa ve aşırı sağa karşı bir eylem planı oluşturduklarına dikkat çekti. Kültür ve Eğitim Derneği’nin (KUBİ) başlattığı Demokrasi İçin Göçmen Örgütleri Ağı (MOND) projesinin bu eylem planında belirleyici bir ağırlığı olduğunu kaydetti. MOND projesiyle daha geniş toplum kesimlerinde etkili olmak istediklerini vurgulayan Weber, böylece ırkçılığa karşı aktif ve dirençli bir demokratik sivil toplum oluşumunu teşvik etmeyi hedeflediklerini kaydetti. Frankfurt Belediyesi yönetiminin kültürlerlerarası açılımı açısından da önemli ilerlemeler kaydettiklerini ifade eden Entegrasyon ve Eğitim Encümeni Weber, örneğin yaklaşık 13 bin Frankfurt Belediyesi çalışanın tamamının artık kültürlerarası yeterlilikleri açısından da değerlendirildiğini belirtti.
İşte o söyleşi:
Sayın Weber, insanların hergün ırkçılığa maruz kaldıklarını ve bunun kurumsal bir sorun olduğunu söylüyorsunuz. Bunun nedenlerini açıklayabilir misiniz? Frankfurt bu duruma karşı neler yapıyor?
Sylvia Weber: Farklı renkten insanlar (People of Color) ve göçmenler, konut ve iş bulmada daha az şansa sahipler. Bu insanların iş dünyasında da şanları iyi değil. Çoğu zaman az ücret alıyorlar ve kendileriyle yapılan iş sözleşmeleri de daha kısa süreli. Eğitim sistemi de toplumda var olan eşitsizlikleri yok etmiyor, tam tersine güçlendiriyor. Bütün bunları istatistiki verilerle kanıtlayabiliriz. Bizim ‘Uyum ve Farklılık Verileri’ne göz atıldığında bu görülebilir.
Irkçılık kurumsal bir sorundur. İşte bu yüzden biz de ırkçılıkla mücadeleye kurumlardan başlamak gerekiyor. Sembolik uygulamalarla oyalanmanın, şimdiye kadar yapılanları yeterli bularak, onaylamanın bir faydası yok. Bu nedenle, Büyükşehir Belediye Başkanı Peter Feldmann ve Frankfurt’u yöneten koalisyonla birlikte ırkçılığa ve aşırı sağa karşı bir eylem planı başlattım.
Frankfurt Belediyesi ırkçılığa ve aşırı sağa karşı eylem planıyla bir yandan bu konudaki kararlılığımızı sembolik olarak gösterirken, diğer yandan da ayrımcılık, nefret ve şiddetle mücadeleyi somut ve kapsamlı önlemlerle sürdürmeyi ve böylece demokrasinin temellerini güçlendirerek, gelişimini hedefliyor. .
Ö önümüzdeki birkaç yıl içinde entegrasyon politikasını şekillendirecek olan eylem planı, nefret ve şiddetle etkili bir şekilde mücadele etmek için uzun vadeli ve yapısal bir programdır. Bu aynı zamanda ve her şeyden önce, ırkçılık ve aşırı sağın hedefi olan toplumsal kesimlerin kendi aralanında bağlar kurmasını ve var olan bağların güçlendirilmesini de kapsıyor. Bu yüzden MOND projesi eylem planının uygulanması için çok önemlidir ve belirleyici konumundadır.
Birkaç yıl öncesine kadar göçmenlerin gönüllü itfaiye teşkilatına katılması pek mümkün olmuyordu. Göçmenlerin diğer kurumlara ve tesislere erişimi de neredeyse hiç yoktu. Bugün durum nasıl? Frankfurt’taki kurumlar personel işe alırken hala etnik kökene dikkat ediyor mu? İşe alımlarda ayrımcılık nasıl önlenebilir?
Sylvia Weber: Sorunun algılanması ve bu adaletsizlikle ilgili bir şeyi değiştirme taahhüdü kesinlikle çok farklı ağırlıktalar. Bazılarının önceliği var. Kimileri hala, kurumsal dezavantajın olduğunu kabul etmiyor. Personel ve entegrasyon departmanının başkanı olarak şehir yönetiminin kültürlerlerarası açılımında ilerleme kaydetmesini sağladım. Örneğin yaklaşık 13 bin belediye çalışanın tamamı artık kültürlerarası yeterlilikleri açısından da değerlendiriliyor. Tüm yöneticiler bu konuya dikkat ediyor. Frankfurt’ta herkesin belediyenin hizmetlerinden eşit bir şekilde yararlanması hedefini gerçekleştirmeye kararlıyız. Kültürlerarası açılım adımlarıyla Frankfurt yeni bir alana adım atmış oldu.
Bir süre önce, MOND projesinin Frankfurt’un “ırkçılığa ve aşırı sağcılığa karşı eylem planı”nın ilk projesi olarak resmen başladığını vurguladınız. MOND’u özel kılan nedir? Projeyi eylem planındaki diğer projelerden ayıran nedir?
Sylvia Weber: Entegrasyon Dairesi olarak, geçmişte KUBI gibi ortaklarla, bilgili, ilgili ve durumdan etkilenen bir grup insanla ırkçılıkla mücadele ve demokrasiyi teşvik etmenin yollarının tartışıldığı birçok seminer, etkinlik ve tartışma düzenledik. Ancak gerçek şu ki, çoğu zaman bu etkinliklerle toplumun büyük çoğunluğuna ulaşamadık.
MOND projesi ile daha geniş toplum kesimlerine ulaşmak; çeşitli kültürlerin bir arada yaşadığı, aktif ve dirençli bir demokratik sivil toplumun gelişimini teşvik etmek istiyoruz. Pek çok göçmen uzun zamandır ortak demokrasimize sahip çıkıyor. Farklı renkten insanları ve göçmenleri bir araya getirmek; onları demokrasiyi kabullenme taahhütlerinde ve demokrasiyi savunma mücadelelerinde desteklemek istiyoruz. Çünkü nefrete, şiddete ve nefret söylemine karşı en iyi araç medeni cesarettir.
Federal Ayrımcılıkla Mücadele Dairesi, korona salgınında artan ırkçılıktan şikayetçi. Durumdan özellikle Asya kökenliler ve güney ülkelerden gelenler etkileniyor. Örneğin Türk düğünleri, özellikle 2020 baharında sözde “süper yayılma kaynağı” olarak görüldü. Federal Ayrımcılıkla Mücadele Dairesi, pandeminin ırkçılar için “ateşe körükle ” gitme sebebi haline geldiğini söylüyor. Sizin gözlemleriniz ne?
Sylvia Weber: Önyargılar genellikle kriz zamanlarında yoğunlaşır. Dil burada çok fazla zarar verebilir. Sizin verdiğiniz örnekleri artırabiliriz. Donald Trump’ın “Çin virüsü” konusundaki konuşmasını düşünün. Şimdi de bir virüs ile bir kültür veya bir ulus arasında bir bağlantı varmış gibi “Güney Afrika mutasyonundan” bahsediyoruz. Ne yazık ki ırkçılık genel olarak arttı. Bu, günlük yaşamda belirgin hale geldi. Ancak, örneğin Halle veya Hanau’daki sağcı terörist saldırıları düşündüğümüzde, bu durum en kötü biçimleriyle kendini göstermeye başladı.
Ama pandemi sürecide birçok olumlu şey de gözledim. Bize cesaret veren çok sayıda dayanışma faaliyetleri yaşandı. Örneğin, camiler ve diğer inanç kurumları daha ilk başta sorumluluk duyup faaliyetlerini gönüllü olarak en aza indirdiler, Ramazan’ı istedikleri gibi olamayacağından şikayet etmeden, sınırlamaları kabul ettiler. Bunun yerine maske dikip dağıttılar veya komşulara destek ziyaretlerinde bulundular. Bunların hepsi, salgınla ilgili endişelere rağmen gerçekleşti. Büyük sorunlar var. Örneğin bu süreçte ortaya çıkan büyük bağış kaybının nasıl telafi edileceği konusu halen ortada. Buna ragmen, kendinden emin ve güçlü tavırlarını sürdürüyorlar, bundan çok etkilendim.
MOND projesi, demokrasiyi ve katılımı savunan; ırkçılık, antisemitizm, İslamofobi ve ayrımcılığa karşı çalışan göçmen örgütlerini bir işbirliği ağında biraraya getiriyor. Katılımcı kuruluşlardan ve derneklerden beklentileriniz nedir?
Sylvia Weber: Tam olarak bu işleyen ağ olmasını umuyorum. Bu göçmenlerin bu alanlarda daha az angaje olduğu yönündeki söylemi de ortadan kaldırır. Bu söylem yanlış olduğu kadar, toplumumuzdaki yapısal ırkçılığın da bir ifadesidir. Siyasete ilgide veya derneklere, partilere katılımda iddia edildiği düşüş olsa bile, bu aslında toplumun bütününü etkileyen bir olgu. Tam aksine, özellikle ilk iki “misafir işçi” kuşağı, sendika ve derneklerde çok güçlü bir şekilde örgütlenmişlerdi.
Bugün Kültür ve Eğitim Derneği’nin (KUBI) de aralarında olduğu büyük oyuncular, göçmen dernekleri ve ağları mevcut. Orada görünür hale getirilmesi gereken, muazzam bir hazine yatıyor. Bunun da gerçeleşmesini umuyorum. (BSHA – Bilim ve Sağlık Haber Ajansı)